Berkeley, San Francisco’ya yakın olan farklı bir şehir olduğu için kampüs hayatını deneyimlerken büyük şehrin enerjisini de hissettiren bir yer. Buranın liberal yapısı, herkesin kendine özgü fikirlerini özgürce dışa vurabilmesine ortam sağlıyor. Bunun en büyük sebeplerinden bir tanesi şehrin, hippie hareketlerinin merkez üssü olmasından gelen devrimci yapısı. Dolayısıyla buranın yabancısı olmanın getirdiği şaşkınlıklardan biri, rutin protestolar. Siyaset Bilimi okuyan bir öğrenci olarak bu durum, tutkun olduğum alanla ilgili sürekli olarak deneyim kazanmama ve gözlem yapmama ortam hazırlıyor.
Berkeley’nin liberalliğine bağlı olarak, insanlar ekonomik durumunun sosyal standartlarını belirlememesi burayı benim için özel kılan etkenlerden. Kimse alışveriş yaptığı, yemek yediği ya da içki içtiği yerler ile üstünlük kurmaya çalışmıyor. Bu yüzden Berkeley’yi, Los Angeles ve San Francisco’nun gösterişten uzak ve sade küçük kardeşi olarak tanımlayabiliriz.
Kabul edilmesi en zor üniversitelerden biri olan Berkeley’deki çoğu öğrenci, akademik hayatına öncelik veriyor. Gününün büyük bir kısmını kampüste geçiren öğrenciler, genelde kütüphanelerde ve okulun kafe ve restoranlarında vakit geçirir. Bunun sebeplerinden bir tanesi de okul ruhu bilinci; akademik yoğunluğa rağmen öğrenciler okul aktiviteleriyle ve ders dışı kulüplerle çok haşır neşir. Yönetim de bunu destekliyor, çünkü bu kuruma kabul edilen her öğrencinin buradan mezun olabileceğine inanarak öğrencilerinin akademik ve ders dışı etkinlik dengelerine kurmalarına yardımcı oluyor.
Berkeley, diğer kardeşleriyle beraber, uluslararası mutfaklara ev sahipliği yapıyor. Bu da herkesin birbirinin kültürünü tanıması ve bu kültürlerle etkileşim haline girebilmesini sağlıyor.